Seni çok sevdik süt oğlan!
Süt hısımlığı yada süt akrabalığı bir kadının kendisinden doğmamış bir bebeğe süt vermesiyle oluşan ve İslam’a göre mahremiyet açısından tarafları biyolojik akrabalarıyla aynı duruma getiren çok özel bir ilişki. Evlat edinmeye karar verdiğimizde yavrumuzla süt hısımlığı kurmak için de ümitliydik. Zira fıkıhçıların evlat edinmenin önünde engel olduğunu belirttiği mahremiyet sorununu süt akrabalığı kurarak çözmek mümkün. Doğurmamış, hatta başından hamilelik geçmemiş kadınların bile Allah’ın izniyle süt anne olabildiklerini biliyordum. Bunun bana da olmasını niyaz ediyordum. Öte yandan biz başvuru yaparken hem benim kardeşimin hem eşimin kardeşinin beklediğimiz yavruya süt verebilmeleri muhtemel görünüyordu. Tabii bebeğimiz erkek olacağı için, benimle mahremiyet sorununu çözebilmemiz için, benim kardeşimin süt vermesi çok önemliydi (süt teyze olacaktım).…
Yeni bir isim
Bir çocuğa isim vermek çok önemli bir iş. Bu önemi gereğince takdir edemediğimiz daha toy çağımızda pek çok yeni evli çift gibi muhayyel çocuğumuz için birkaç isim konuşmuşluğumuz vardı. Onlar da gayet güzel, herkesçe kabul edilen isimler olmasına rağmen evlat edinme fikri bambaşka bir isim düşürdü aklıma. Enes. Evlat edinme niyetimizi eyleme çevirip başvuru hazırlıkları yaptığımız günlerden birinde, heyet raporu için geldiğimiz hastaneden çıktığımızda birden geliverdi bu isim. Belki evlat edinmenin bilhassa dini boyutuyla bir süredir meşgul olduğumuz için zihnim Rasulullahın evinde büyümüş çocukları anıyordu. Uzun uzadıya düşünmediğimi kesinlikle biliyorum ama bu ismin sevgili peygamberimin hizmetinde on güzel yıl geçiren, kendisine evladı gibi muhabbet ve yakınlık gösterilen Enes bin Mâlik…
Despotik Süpermarketler ve Semt Pazarları ya da Okul ve Okulsuzluk
Günümüz okulları süpermarkete benziyor, ancak epey despotik bir haline, neden ve nasıl olduğunu anlatacağım. Her türlüsünden, çeşit çeşit, gerekli gereksiz ürünü bir arada, yan yana bulabilirsiniz bu süpermarketlerde. İçeri girerken bir ihtiyaç listesi olanın bile çıkarken genelde ihtiyacı olmayan bir sürü şeyi poşetine doldurduğu ve düşündüğünden fazlasını ödediği, eve varınca bir yüklendiği poşete, bir de elindeki fişe bakındığı yerler, okullar… Eğitim süpermarketleri olan okullar, kaçınılmaz şekilde kapitalizmin hizmet ve kaynak üretimi kurumları olarak, öğrenmeyi de bir tüketim nesnesi haline getirmiştir. Süpermarketlerden içeri girdiğinizde alacağınız ürünler standartlaşmıştır, talebinizi yönlendirmek için önceden ürün geliştirme uzmanları tarafından itinayla tasarlanmıştır. Bu ürünlerin üzerinde uzun uzun çalışıldığı, emek verildiği, kaynak ayrıldığı şüphe götürmez. Besin değerleri,…
En aydınlık gece
Oğlumuzla ilk gecemiz Kadir gecesi diye bilinen geceydi. Evimize rahmet yağıyordu sanki, kalplerimiz öyle ferah, öyle sevinçli… Kadrini bilelim birbirimizin diye dua ettik. Evvelki geceden beri heyecanlıydık zaten, bir de sabahtan beri oğlumuzun heyecanı, üstüne misafirler, iftar telaşesi, telefonlar, konuşmalar, ağlaşmalar filan derken çok yorulmuştuk. Henüz huyunu suyunu öğrenmek için fırsatımız olmamıştı ama nurdan aydın, baldan tatlı oğlumuz belli ki sakin tabiatlı bir çocuktu. Çok fazla yeni insan görmüş, belki şaşırmış, ama kesinlikle o da yorulmuştu. 19:30 civarı uyudu yavrucak. 22:00’ye doğru nihayet başbaşa kaldık. Oğlumuz, enis-i kalbimiz Enes’imiz mışıl mışıl uyuyordu ama biz henüz yarım günlük bile olmayan anne babalığımızın heyecanıyla hiç uyuyamayacak gibiydik. Onu seyrediyor, uyandırmaktan korkuyor, uyanmasını…
Küçük kuş yuvamızda
Bir gün baksam ki gelmişsin…Hasretin içimde sonsuzluk kadar.Şaşırmış kalmışım birdenbire çaresiz.Dökülmüş yüreğime gökyüzünden yıldızlar. Yavuz Bülent Bakiler Kollarımda bembeyaz, bir nur topu gibi yavrumla çıktık kurumdan. Arabamıza binmek üzereyken birinin adımı ünlediğini duydum. Az önce, içeride tanıştığımız, yavrusuna henüz kavuşmuş hanımlardan biriydi. Elime bir torba bebek bezi tutuşturdu “Bu size olur ancak” diye. Hazırlandıklarından daha büyükmüş yavruları 🙂 Kurumda sıkı sıkı tembihlemişlerdi, “Aşı takiplerini siz yaptıracaksınız, çocuğun kaydını kendi hekiminize aktarın hemen.” diye. Aile hekimliği pek yakındı, “Gidelim onu yapalım önce.” dedik. Ben kuzumla arkaya oturdum, babamız yoldaki taşlardan sakınarak arabayı sürdü. Hekimimize kayıt yaptırdık, aşı zamanı gelmiş dediler. Hemen oracıkta aşılarını yaptılar. “Annesi hemen bugün yıkamayın” diye onlar da…
İkiydik, üç olduk!
Gece kendimizi zorlayarak biraz uyuyabilmiştik. Yapılacak işler vardı. Eve nasıl ve kimlerle döneriz belli olmaz diye her yeri derleyip toparlamıştım yatmadan önce. Sabah kalplerimizin yerinde sanki birer kuşla uyandık. Ne giyecektik o bile büyük mesele olmuştu şimdi. Ne giyersek bizi daha sevimli bulurdu acaba? Hangi gömlek, hangi ceket rahat verirdi bize? Üfff zaten ter basıyordu heyecandan! Mutlaka rahat bir şeyler olmalıydı giyeceklerimiz. Ben bir de, sanırım Ayşe’nin tavsiyesiyle, bebeğimi tenime temas ettirebileceğim bir kıyafet aradığımı hatırlıyorum. Bebeğimizin ne kadarlık olduğunu bilmediğimiz için, eğer çok küçükse ten tene temas ederek tanışmanın iyi olabileceği fikrinden hareketle gömlek gibi bir şeyler bulmaya çalıştım. Nasıl bir görüşme olacağını, sonrasında ne olacağını bilmiyorduk ki… Eve…
Panik!
Ramazan’ın son haftasındaydık. Perşembe akşamı eşim beni iş yerimden aldığında eve gideceğimizi söyledi. Halbuki planımız öyle değildi. Yorgun olduğunu, önce eve gitmek istediğini söyleyince ses etmedim. Eve geldik. Hemen ilk dakikalarda “Gel” dedi “otur, sana bir şey söyleyeceğim”. Bismillahirahmanirrahim!.. Hayırdır inşallah? İnsanın aklına neler gelmez ki böyle bir girizgâhla… Hepsi de olumsuz şeyler… Bir saniye içinde kırk felaket senaryosu yazıp hazır ettim kenarda. O andan bir buçuk iki saat önce eşimi “derhal adam” aramış ve ertesi gün 10’da kuruma gelmemizi söylemiş. (Bir derin nefes aldım, kimse ölmemiş, kimse ölümcül hastalığa yakalanmamış ve kocam beni aldatmıyormuş. Diğer her şey için “gönder gelsin” moduna geçtim) Sebebini sorunca “Evrak işleri uzun sürebilir.” demiş…
Gaston – Bir karışıklık hikâyesi!
Evlat edinme başvurumuzdan sonra konuyla ilgili bulabileceğim her kitaba ulaşmaya çalıştım. Bir şekilde bu temaya yer verdiğini öğrendiğim çocuk kitaplarından biri de Gaston’du. Hemen edindim tabii ki… Bugünlerde Enes’in gözdesi. Günde beş kere bile okusak altıncıyı istiyor. Çizimleriyle çok sevimli bu kitapta kapakta da belirtildiği gibi bir karışıklık hikâyesi anlatılıyor. Gaston, modadan anlayan, zarif kaniş ailesinin bir üyesi olarak onlardan görünüş ve tavır olarak hayli farklıdır. Yine de annesi Bayan Süslü Kaniş’in kalbinde tam bir kabul ile bulunmaktadır. Güzel bir bahar günü Bayan Süslü Kaniş “gurur duyduğu yavrularını herkes görsün” diye parkta bir gezintiye çıkarır yavrularını. Şaşırtıcı bir şey olur: Bayan Sarıfularlı Buldog ve dört yavrusuyla karşılaşırlar ki yavrulardan Lili…
Bekleyiş
Başvurumuzdan itibaren süresi belirsiz bir bekleyişe durmuştuk. Elbette ara ara soruşturuyor, daha ne kadar bekleyeceğimizi tahmin etmeye çalışıyorduk. Ama bekleyişimiz hiçbir zaman coşkulu ve hareketli olmamıştı. Yıllardır sadece arkadaşlarımın çocuklarına hediye almak için girdiğim, eğreti eğreti gezip bir an önce işimi halledip çıktığım bebek mağazalarına bile gitmedim o süreçte. Alıcı gözle bile bakmadım hiçbir bebek eşyasına. Sekiz-beş memur hayatlarımıza devam ederken, Biber’i okşar severken, günleri birbirine bağlayıp üstüste yığarken bekliyorduk oğlumuzu, beklemiyor gibi. Beklesen de olur, beklemesen deBen bir gök kuruşum sırmalı kesendeGecesi uzun süren karlar-buzlar ülkesindeHangi ses yürekten çağırır beni sanaGeleceğim diyorum, takvim sorma bana-Ihlamur çiçek açtığı zaman. Bahattin Karakoç Kimselerin haberi yoktu bizim bekleyişimizden. Sadece ailelerimiz ve birkaç…
Kitap: Sisle Gelen Çocuk
Oğulcuğumu beklerken okuduğum, senelerdir kalbimde buğusunu taşıdığım bir güzel kitabı daha anlatmak istiyorum. Mirna uzun zamandır üzgün ve hasta olan, çok ağlamış bir kadındır. Kardeşinin ısrarı ile evden çıkmaya güçlükle ikna olur ve her adımında “bundan sonra eve döneceğim” diyerek civarda dolaşır. Sokağı sis basmıştır ve Mirna sisin içinde hiç kimsenin olmayan, isimsiz, çorapsız bir çocukla karşılaşır. Mirna çocuğa “Benimle gelmek ister misin? Şeye.. şeye kadar sana bakarım…” der, çocuk “Ben gidinceye kadar…” diye tamamlar. Anlaşırlar. Çocuğa Tim adını veren Mirna onu çok uzun zamandır toplayıp temizlemediği evine götürür. Ve ilk iş olarak Tim’e sıcak bir banyo hazırlar. Çilekli duş jelinin kokusunu çok seven Tim, Mirna görmeden bütün şişeyi küvete…