Kitap: Sisle Gelen Çocuk
Oğulcuğumu beklerken okuduğum, senelerdir kalbimde buğusunu taşıdığım bir güzel kitabı daha anlatmak istiyorum. Mirna uzun zamandır üzgün ve hasta olan, çok ağlamış bir kadındır. Kardeşinin ısrarı ile evden çıkmaya güçlükle ikna olur ve her adımında “bundan sonra eve döneceğim” diyerek civarda dolaşır. Sokağı sis basmıştır ve Mirna sisin içinde hiç kimsenin olmayan, isimsiz, çorapsız bir çocukla karşılaşır. Mirna çocuğa “Benimle gelmek ister misin? Şeye.. şeye kadar sana bakarım…” der, çocuk “Ben gidinceye kadar…” diye tamamlar. Anlaşırlar. Çocuğa Tim adını veren Mirna onu çok uzun zamandır toplayıp temizlemediği evine götürür. Ve ilk iş olarak Tim’e sıcak bir banyo hazırlar. Çilekli duş jelinin kokusunu çok seven Tim, Mirna görmeden bütün şişeyi küvete…
Kitap: İyi ki Geldin!
Başvurumuz onaylandıktan sonra beklemeye devam ettik. Onaylanmış ve sıraya alınmış olmamıza rağmen hayal kurmuyorduk. Ama çok da boş durmuyorduk. Denk geldikçe konuyla ilgili kitaplar okumaya çalıştım. Niyetim hem kendimi hazırlamak hem de oğluma yalnız olmadığını, evlat edinilmiş olmanın yadırganacak bir şey olmadığını anlatacak kitaplar bulabilmekti. Bu güzel kitap pek sevdiklerimden oldu. Efendim, bu bir hikâye kitabı. Tilda Elmaçekirdeği adlı minicik bir farenin kabul günü için pasta hazırlama telaşesi sırasında bahçesinde bir yumurta bulmasıyla başlıyor. Tilda kıyamaz bu narin şeyi kapının önünde bırakmaya. Kirpi komşusu Rupert ile bu yumurtayı ne yapacaklarına dair düşünüp taşınırlar. Yumurtlamayla ilgisi olmasa da bir zamanlar yumurtadan çıktığı için Kızılgerdan Robin’in yardımına başvurmaya karar verirler. Robin, Tilda’ya…
“Evlat mı edinsek?”
Önceki yazıda niyet ettikten sonra birkaç gün içinde bilgi almak için kuruma/koruyucu aile birimine damladığımızı anlatmıştım: “Koruyucu aile mi olsak?” Koruyucu aile olma niyetiyle gittiğimiz hâlde, görüşmeden sonra kendimize dair şüphelerimiz olmuştu, koridorda şaşkın, darmadağınık, kaybolmuş bir vaziyette oturakalmıştık. Orada öyle düşünüp düşünüp içinden çıkamayınca, “Madem buraya kadar geldik, evlat edinmeyle de ilgili bilgi alalım hele. Sonra uzun uzun düşünürüz gene.” dedik. Evlat edinme birimine darmadağınık kafalarla girip bilgi almak istediğimizi söyledik. Sorumlu kişi en önce “Kimliklerinizi alayım.” dedi. Hemen verdik. Ne düşündük bilmiyorum. Bilgi gizliliğini sağlamak için bizi henüz bilgi edinme aşamasında kaydettiklerini sanıp makul bulmuştuk belki de. Emin değilim. Adam, bize başka bir şey demeden bilgisayarında tıkır tıkır…
“Koruyucu aile mi olsak?”
Devlet korumasındaki çocukların bir aile yanında büyümesi ile ilgili mevcut uygulamalara dair çok yüzeysel bilgilerimiz vardı. Bu yüzden bir yetimi ailemize katma fikri öncelikle koruyucu ailelik modelini aklımıza düşürmüştü. Çocuğun öz ailesiyle nesep bağını koparmadan onu yanımıza, canımıza almayı dini açıdan ilk anda daha uygun bulmuştuk. Ve hemen birkaç gün içinde Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürlüğü’nde Koruyucu Aile birimine damladık. Bizi orada çok sevecen, çok zarif bir uzman karşıladı. Koruyucu ailelik hakkında tatmin edici bilgiler verdi. Koruyucu ailelik, çocuğun biyolojik ailesi ile kanuni bağının kesilmediği yani yanında yaşadığı ailenin nüfusuna kaydedilmediği ama onlara uzun (belki de kısa?) süreli misafir olduğu bir model. Psikolojik, ekonomik ya da sosyal sorunlar yaşayan…