Küçük kuş yuvamızda
Bir gün baksam ki gelmişsin…Hasretin içimde sonsuzluk kadar.Şaşırmış kalmışım birdenbire çaresiz.Dökülmüş yüreğime gökyüzünden yıldızlar. Yavuz Bülent Bakiler Kollarımda bembeyaz, bir nur topu gibi yavrumla çıktık kurumdan. Arabamıza binmek üzereyken birinin adımı ünlediğini duydum. Az önce, içeride tanıştığımız, yavrusuna henüz kavuşmuş hanımlardan biriydi. Elime bir torba bebek bezi tutuşturdu “Bu size olur ancak” diye. Hazırlandıklarından daha büyükmüş yavruları 🙂 Kurumda sıkı sıkı tembihlemişlerdi, “Aşı takiplerini siz yaptıracaksınız, çocuğun kaydını kendi hekiminize aktarın hemen.” diye. Aile hekimliği pek yakındı, “Gidelim onu yapalım önce.” dedik. Ben kuzumla arkaya oturdum, babamız yoldaki taşlardan sakınarak arabayı sürdü. Hekimimize kayıt yaptırdık, aşı zamanı gelmiş dediler. Hemen oracıkta aşılarını yaptılar. “Annesi hemen bugün yıkamayın” diye onlar da…
İkiydik, üç olduk!
Gece kendimizi zorlayarak biraz uyuyabilmiştik. Yapılacak işler vardı. Eve nasıl ve kimlerle döneriz belli olmaz diye her yeri derleyip toparlamıştım yatmadan önce. Sabah kalplerimizin yerinde sanki birer kuşla uyandık. Ne giyecektik o bile büyük mesele olmuştu şimdi. Ne giyersek bizi daha sevimli bulurdu acaba? Hangi gömlek, hangi ceket rahat verirdi bize? Üfff zaten ter basıyordu heyecandan! Mutlaka rahat bir şeyler olmalıydı giyeceklerimiz. Ben bir de, sanırım Ayşe’nin tavsiyesiyle, bebeğimi tenime temas ettirebileceğim bir kıyafet aradığımı hatırlıyorum. Bebeğimizin ne kadarlık olduğunu bilmediğimiz için, eğer çok küçükse ten tene temas ederek tanışmanın iyi olabileceği fikrinden hareketle gömlek gibi bir şeyler bulmaya çalıştım. Nasıl bir görüşme olacağını, sonrasında ne olacağını bilmiyorduk ki… Eve…