Genel

Mahkeme

Yasaya göre evlat edineceğimiz çocuğa bir sene bakım vermiş olmalıydık ve işte vermiştik. Bu bir senede kurumdan görevlilerle birkaç kez irtibata geçtik, bir kez de ziyaretimize geldiler. Önceden söylemişlerdi bu ilk yılımızda ailemiz hakkında, Enes’in bize uyumu hakkında raporlar tutacaklarını. Bir senemiz dolunca hemen adliyede aldık soluğu: Aile mahkemesine evlat edinmek için başvurduk.

İlla ve mutlaka onu nüfusumuza almalıyız, diye bir tutkumuz yoktu. Ama aile olmak için bir sürece girmiştik ve bu adımın da tamamlanması gerekiyordu. Yine de resmi bir iş yapmanın, mahkemeye başvurmanın bir gerilimi oldu. Dava dilekçemizi vermek üzere evden çıkarken bile kalbim titreyerek besmele çekiyordum.

Tereddüt ve cesaret… Heyecan ve endişe… Besmele… Besmele…

Ömrümde ilk kez davacı oldum, bir davam oldu. Muhtarlıktan imza ile teslim almamız gereken evraklar geldi ara ara, davanın seyrini onlardan öğreniyorduk: Bizim talebimiz üzerine mahkeme durumu kuruma sormuştu, oradan cevap gelince bize tekrar soruldu, biz talebimizi yineleyince günümüz belirlendi. O da bize resmi yazı ile bildirildi. Bu yazışmaların arasına adli tatil girdi. Epeyce bekledik ve beklenen gün geldi…

O güne kadar bir pürüz çıkmamıştı, o gün de bir şey beklenmiyordu. Ama yine de biraz stresli, biraz endişeli idik. Pandemi yüzünden adliyeye girişler hayli kısıtlanmıştı, bu yüzden yalnızca annem, babam ve sevgili dostum Ayşe bize eşlik ettiler.

Annem Enes’in ikincil bakım vereni olarak,
babam akademisyen kimliğiyle ailemize karşı hakimin sempatisini artırmasını umduğumuz yakınımız olarak,
Ayşe de hem psikolojik danışman olması hem de ailemizi dışarıdan izleyen yakınımız olarak hakime göstermek istediğimiz kartlarımızdı. Yani güya şahitlerimizi strateji ile belirlemiştik. Bizi Enes’in ailesi olmaya uygun bulsunlar diye en cici, en “el aleme karşı” hâlimize bürünmüştük yine.

Sıramız gelince içeri alındık eşim, ben ve Enes. Kurumun avukatı geç kalmıştı. Yine de duruşma başladı. Duruşmaya pandemi tedbirleri yüzünden seyirci kabul edilmeyeceğini biliyorduk ama tanıklarımız da dışarıda tutuldu. Hakime Hanım prosedürü izledi hızlı hızlı… Bize bir şey sorup sormadığından bile emin değilim. Hiç düşündüğüm gibi törensel bir havası yoktu olanların. Tanıklardan yalnızca Ayşe’yle babam çağrıldı sırayla. Sorulan bir iki kısa soruya cevap verdiler. Karar verildi:

“… (çocuğun) … tarafından 4721 sayılı TMK’nın 305 ve devamı maddeleri uyarınca birlikte evlat edinmeleri… 314. madde uyarınca küçüğe “ENES” isminin verilmesine…”

Duruşma bittiğinde…

Bitti.

Artık aynı soyadını taşıyorduk oğlumuzla. Bu gerçekten önemli miydi?

Değildi.

Ama muhabbetimizin her an daha da büyüdüğü beraberliğimizi korumak için gerekliydi. Bu yüzden o gün özel bir kutlama yapmadık.

Sonra mahkeme kararının resmi ilamını bekledik kimlik yenilemek için. O da gelip her şey tamamlandığında şu satırları yazmıştım:

Bugün Enes’in yeni kimliği için başvuru yaptık ve geçici kimlik belgesini aldık. Artık bütün hukukî işlemler bitti ve o bizim hukuken de evladımız oldu.
Eşim elime belgeyi verince duraksadım. Ne yapacağımı bilemedim bir an. “Hayırlı olsun” diyebildim sadece, tekrar tekrar.
Mahkeme olup karara bağlandığında hissettiklerimden başka hisler uyandırdı bu belge. Bir sürecin selametle, suhuletle bitmiş olmasının rahatlaması var elbette. Ama en çok, bir dönemin kesinlikle bitmiş olmasının tedirginliği var. Daha önce de yaşadım bunu ama o bitenler hep benim ömrümün dönemleriydi. Şimdi ise kendisi hakkında karar verme yeterliliği olmayan bir çocuğun, yararını gözettiğimiz iddiasıyla, hayatını değiştirdik. Bu, çok büyük bir eylem, çok büyük bir karar. Tek endişem; bu değişiklikten o mutlu olsun, memnun olsun, razı olsun. Tek duam bu, şu anda.
Belgeyi, onunla ilgili bize ilk günden beri verilen her türlü belgeyi sakladığımız klasöre koyarken koştu geldi yanıma. Dedim ki “Oğlum bak, bunlar senin hakkında bizim elimizdeki bütün bilgiler. Sen ne zaman bilmek istersen, bunları göstereceğiz sana. Daha fazlasını bilmek istersen de seni destekleyeceğiz. Çünkü aile olmak bunu gerektirir.”
Dinleyip anladığını sanmıyorum çünkü kitaplığı kurcalamaya çoktan başlamıştı bile, bir de daha iki yaşında, anlamasını zaten bekleyemem 🙂 Ama onu yine de kutladım: “Güzel oğlum yeni adın hayırlı olsun, aramıza hoş geldin! Biz senin gelişinle çok mutlu olduk. İnşallah sen de geldiğine memnun olursun.”
Ona ara ara böyle şeyler söylüyoruz. Onun için önemli değil şu anda belki ama ben bu sözlerin bizim zihnimizi ve kalbimizi o beklenen konuşma için hazır ve uyanık tutacağına inanıyorum.

Canım oğlum, canımdan aziz yavrum, evet, adını, soyadını, kimliğini ve hayatını rızanı almadan değiştirdik. Bunu yaparken biricik niyetimiz seninle kurduğumuz sevgi dolu ilişkiyi korumak ve sağlamlaştırmak idi. Sevgimizin seni hayatın boyunca destekleyip geliştireceğini umduk, umuyoruz.
Bu yolculuk bir imtihan ve buna biz talip olduk. Yol boyunca kim bilir kaç kez tökezleyecek, düşeceğiz. Ama seninle beraber el ele yürümeyi çok istiyoruz. Allah bu yolda gücümüzü, sabrımızı, azmimizi, basiretimizi, dirayetimizi artırsın. Anneliğimizden ve babalığımızdan razı olsun.

3 Yorum

  • Eylem Metin

    Paylaşımlarını o kadar severek okuyorum ki Fatma Abla! Kalbinizdeki tüm bağların Enes’e çıktığını görebiliyor ve hissedebiliyorum. Büyüdüğünde iyi ki gelmişim dediği bir aile olacağınıza adım kadar eminim. Allah yavrunuzu size bağışlasın.

Bir cevap yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir