Bizim Hikayemiz

Hayatımızın Biber’i

Kedileri her zaman sevmişimdir. Yine de “bir gün kedim olsun” diye düşündüğümü hatırlamıyorum. Ama oldu işte, oluverdi. Bir ahbap henüz aldığı kedisini vermeyi teklif etti ve o gün karar vermem gerekti. Eşimle istişare edeyim hele, deyip birkaç saat erteleyebildim.

Önceden Leblebi ve Badem adında çok şakrak, çok sevimli kanaryalarımız olmuştu. Badem’in beş yıl sonunda çırpına çırpına can verdiği gün eve bir daha hayvan almama konusunda kesin bir karar vermiştik. Fakat söz konusu bu yavru kedinin acilen bir yuva bulması gerekiyordu.

Yapabildiğimiz kadar enine boyuna düşündük eşimle. İkimiz de bunun ölüme kadarlık bir karar olduğunun farkındaydık. Bizi sınırlayacağını, özgürlüğümüzü kısıtlayacağını biliyorduk. Onunla kuracağımız bağın bize sorumluluklar yükleyeceğinden emindik. Bütün bunlara rağmen bir şekilde, bize iyi gelebileceğini de hissettik. Nihayet dezavantajları göze alarak hemen o akşam gidip kedimizi yeni yuvasına getirdik.

Henüz 2,5 aylık bir kılkuyruktu. Leblebi ve Badem’in adlarını, renklerinin ve cüsselerinin benzerliği ile seçmiştik. Aynı yoldan gidip, onların da anısına, Biber dedik minik pisiye.

Annesinden ayrılalı iki gün olmuştu ve 12 saatlik uzun bir yolculuk yapmıştı. Üstelik geldiği evde de pek sıcak karşılanmamıştı. Onu almaya gittiğimde çok korkmuş bir halde ağlıyordu. Eve gelene kadar yol boyunca ağladı. O kadar ağlıyordu ki ellerim titriyordu heyecandan, üzüntüden. Eve gelince okşaya konuşa sakinleştirdim.

O gece kıyamadık, hiç tahmin etmediğimiz bir şefkatle, yastıklarımızı aralayıp aramızda uyuttuk. Halbuki onu almaya gitmeden önce bu tür cıvıklıklar yapmayacağımıza karar vermiştik 😄

Biber kalbimizde hemencecik yerini yaptı: Artık dışarıda çok oyalanmadan hemen eve koşuyorduk Biber bekler diye. Henüz yavruydu ve oyun istiyordu; oynuyorduk ama acaba ne tür oyunlar onu daha çok eğlendirir ve eğitir diye düşünüp araştırıyorduk. Hele hasta oldu mu, yüzümüz gülmüyordu. Herkese ondan bahsediyor, işyerinde özledikçe fotoğrafına bakıp videolarını izliyorduk.

Bedensel gelişimi de hayranlık uyandırıcı idi ama esas karakter gelişimi bizi hayrete düşürüyordu. Sevdiği sevmediği yiyecekler, eşyalar, hareketler, kişiler vs. vardı. Tıpkı bizler gibi bir kişiliği vardı. Alışkanlıkları, zevkleri, arzuları…

Onu mutlu etmek, rahat ettirmek için küçük uğraşlara giriyorduk istekle.

Biber böyle böyle merhametimizi ve şefkatimizi büyüttü. Diğer hayvanlar ve canlılara karşı dikkat ve rikkatimizi artırdı. Çok kanıksadığımız için bazen bozulmasından endişe ettiğimiz iki kişilik hayatımızda, Biber üçüncü bir nefes oluverdi.

Evimize geldiği gün koyduğumuz kurallardan bir diğerine göre “kedi kediydi, insan da insan”. Bu yüzden asla ona insan muamelesi yapmayacaktık. Sınırlarını öğrenecekti. Kedisine “oğlum, bebeğim, aşkım” diye hitap eden cıvık “kedi annesi”, “kedi babası”gillerden olmayacaktık.

Büyük laf etmişiz. Birileriyle tanışırken “İki oğlum var, biri kedi” dememek için dilimi ısırıyorum 😁

Bunca cümleyi kedimi ne kadar sevdiğimi anlatmak için yazmadım. Bu yazıda sadet şudur ki Biber bizi evlat edinme fikrine hazırlamış meğerse. Bunu çok uzun zaman sonra hayretle fark ettik.

Anne baba olmaya çok istekli olduğumuz dönemlerde bile, hayli kemikleşmiş haldeydi ikimizden ibaretliğimiz. Belki pek hayal kurmadığımızdan böyleydi, belki de birbirimize çok düşkün olduğumuzdan. Bilemiyorum. Ama işte minicik bir tüy yumağı usulca sokuluvermişti aramıza. Ve bu bizi çok memnun etmişti.

Elbette bir kediyle bir insan bir tutulamaz. Malum, “kedi kedidir, insan da insan” 🙂 “Onunla çocuğumuzmuş gibi ilgilendik” demeyeceğim. Öyle yapmadık çünkü. Şunu diyeceğim:

Biber sayesinde evimizin mahreminde ikimizden başka bir canı bulmanın sevincini yaşadık, “biz” olmayı böyle de sevdik, birbirimizden başka bir canı dert etmeyi, sevmeyi, korumayı, üzerine titremeyi öğrendik. Başka birini ailemize kattık ve büyümesini neşeyle seyrettik.

Ve bu bize güç verdi.

Bir cevap yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir