Bizim Hikayemiz
Niyet
Beraberliğimizin başından beri anne baba olmak, her zaman gündemimizdeki en önemli konu olmadı. Uzun yıllar boyunca çeşitli sürelerde isteme, istememe, bekleme, vazgeçme dönemleri yaşadık bir evladımızın olması konusunda. Kimi zaman evimizde misafir bile ağırlayamayacak kadar çok meşguldük, kimi zaman hayale kapılıp çocuk odası için alışveriş listeleri hazırlayacak kadar heyecanlı… İnsan kalbi, fıtratı gereği sürekli halden hale geçiyor. Ama toplumun beklentisi asla değişmiyor. Anne baba olmaya dair ne düşündüğümüzü, ne hissettiğimizi, ne yaşadığımızı bilmeden, sormadan, umursamadan inanılmaz uzaklıktaki insanlar bile bir an önce “çocuk yapma”mız gerektiğine dair beklentilerini çeşitli yollarla iletip duruyorlardı, neredeyse nişanlılık dönemimizden beri. Önceki cümledeki her kelime grubunun ne kadar can sıkıcı ve sinir bozucu olduğunu aslında herkes…
Başlarken…
Dil, ilginç bir araç. Büyüleyici. Sesleri, kelimeleri peş peşe sıralıyoruz ve bir anlam ortaya çıkarıyoruz. O dili bilen herkes aynı şeyi anlıyor. Üstelik bu kanal sayesinde sadece aynı zaman diliminde olduklarımızla değil, bizden çok öncekilerle de ilişki kurabiliyoruz. ‘Çocuk’ ve ‘yapmak’ kelimelerini ne kadar uzun zamandır birlikte kullanıyoruz acaba? ‘Çocuk’, ne zamandan beri ‘yapılabilen’ bir şey olarak görülüyor? Peki, çocuk gerçekten yapılabilir mi? Yani mesela, yemek yaptığımız gibi çocuk da yapabilir miyiz? Hayır. Hayır. Hayır. Biz çocuk yapamayız. Çünkü çocuk, bir insandır, nesne değil. Kıvamına, şekline, özelliklerine biz karar veremeyiz her ne kadar uğraşsak da. İnsanı insan yaptığı düşünülen zihin, akıl, ruh gibi nitelikler konusunda hiçbir dahlimiz olamaz, olamıyor. Çünkü biz de…