Bizim Hikayemiz
Kurumdan İlk Ziyaret
Başvurumuzu yaptıktan sonra hiç bitmeyeceğini sandığımız, hatta bir ara başvuru yaptığımızı bile unuttuğumuz uzun bir bekleyiş başladı. Başvuru öncesindeki hazırlıklar esnasında yaşadığımız koşturmaca bitmişti. Şimdi sessiz ve sabırlı bir bekleyiş vardı. Epey sessiz… Başlarda birkaç haftada bir yolumuzu düşürüp ya da telefon edip sıramızı soruyorduk. Pek ilerleme olmuyordu açıkçası. Oysa sosyal hizmetler görevlimiz “tahminen 8-9 ay içinde bebeğinize kavuşursunuz” demişti. Aylar geçiyordu, canımız sıkılmıştı. Yavaşlığın nedenini merak edip sorduk. “Devletin biyolojik ailelere desteği arttığı için evlat edinilmek üzere devlet korumasına emanet edilen bebeklerin sayısı azaldı” dediler. Üzülemedik, çok şükür dedik. Sürekli telefon etmekten yorulduk, aramayı bıraktık. Derken bu sefer müdürlükten onlar aradılar. Heyecanlandık. “Ahmet Bey sizin evin oradayız, müsaitseniz ziyaret…
Çocuğumuz Okula Gitsin mi?
Evlat edinmek için başvuru yaptığımız sıralarda bir yandan da çocukların eğitimi, hatta genel olarak eğitim üzerine etraflıca ve derinlikli düşünmeye başlamıştık. Okuyorduk, araştırıyorduk, soruyorduk, ister istemez eleştiriyorduk. Tam o ara Kayseri’de adına sonradan “Farklı Bir Okul Mümkün” diyeceğimiz bir oluşum ortaya çıktı. Çocuğun biricikliğini dikkate alan, oyun merkezli, rekabet kültüründen uzak, doğayla iç içe bir okul kurma niyeti etrafında 15-20 aile buluşuverdi. Bizim henüz çocuğumuz yoktu ama biz de dahil olduk. Bu gruba girdikten sonra geçen 3 yıl içinde okul projesi hayata geçemedi ama güzel dostlar kazandık, çok şey öğrendik ve kendi yolumuzu çizmeye başladık. Nasıl bir yoldan bahsediyoruz? Bir kere önce şunu belirtelim: Biz mevcut eğitim sistemi içinde en…
Başvuru: Onaylanabileceklerden miyiz?
Evrakımızı tamamladığımızda başvuru için hazırdık. Bilemiyorum, önceki yazılarda ne kadar ifade edebildim ama başvuruya kadarki süreçte pek çok psikolojik sınavdan geçtiğimizi hissettik. Sanki kararlılığımız, metanetimiz test ediliyordu. Yine de hiçbiri başvurunun kendisi kadar zor olmamıştı. Olayın somut tarafı şöyle oldu: Dosyamızla beraber kuruma, sosyal çalışmacımıza gittik. Evrakımızı aldı, bizimle tercihlerimiz ve durumumuz hakkında konuştu. Dosyamızı kurula sunulmak üzere hazırladı. Sürecin devamıyla ilgili bilgi verdi. Kurumdan ayrıldık. Olayın bir de benim evrenimde algılanan tarafı vardı ki o da şöyle oldu: İki sene önce kuruma ilk kez gittiğimizde görüştüğümüz, aceleci ve dümdüz tavrından incindiğim ‘derhal adam‘la muhatap olduk. Ne çocuğa ne de orada bütün hassas duygularıyla var olan bize karşı azıcık bir…
Hayâl sürgünü
Uzun yıllar önce bir dostumuz rüyasında bizi görmüş. Hatta önce bizi görmemiş de öldüğümüzü öğrenmiş ve cenazemize katılmış. Rüyanın devamında öğrenmiş ki ölen biz değilmişiz de bizim yedi yaşındaki yavrumuzmuş. Bu, görenin bile hiçbir anlam yüklemeyeceği absürd bir rüya olabilir, herkes bazen böyle acayip rüyalar görür. Ama bu rüyayı duyduğumda kalbimde uçuk çıkmıştı, günlerce sızım sızım sızlamıştı kalbim. Çünkü bu, rüya değil gerçek olabilirdi. Gerçekten birimiz veya ikimiz birden ölmüş olabilirdik. Gerçekten yedi yaşında bir çocuğumuz olabilirdi. Gerçekten onu kaybetmiş olabilirdik. Ama gerçekte o yoktu ve onu kaybetmemiştik. Ezeli dostum anksiyete bu rüyayla ve onun sunduğu zengin ihtimallerle günlerce beslendi. Sonunda nihayet sakinleştiğimde bir kez daha bizim için “mümkün dünyaların…
Başvuru Hazırlıkları
Başvuru için gereken evrakların listesini ta bilgi almaya gittiğimiz gün almıştık. O liste iki sene eşimin cüzdanında gezdi. Sonra bir gün vakti geldi demek ki “Madem karar verdik, haydi yapalım” dedik. Kalabalık gibi görünen ama tamamlaması çok da zor olmayan bir listeydi: İkişer vesikalık, yaşantımızı gösterir beş fotoğraf, vukuatlı nüfus kayıt örneği, öğrenim durumu belgesi, adlî sicil raporu, sigorta primi, tapu/araç ruhsatı gibi temini basit evrakın yanı sıra devlet hastanesinden alınacak heyet sağlık raporu isteniyordu. E-devlet sayesinde sağlık raporu hariç hepsini hallettik. Fakat cânım devletimin cânım kurumu, yine cânım devletimin diğer cânım kurumunun verdiği e-imzalı resmi evrakı kabul etmeyip ille de ıslak imzalı istedi, biraz uğraştık. Neyse… İşin büyüğü heyet…
Fil Anne
Korkular, umutlar, endişeler, heyecanlar kalplerimizi hâlden hâle geçirirken zaman da akıp gitti. Hayatımız da aynı kalmadı hiç. Güzel zamanlar da oldu, zor zamanlar da… Bir kez karar vermiştik ya sanki gerisi çok basit, önemsiz, herhangi bir zamanda yapıvereceğimiz bir iş gibi görünüyordu. Kuruma bilgi almaya gittiğimiz o ilk gün evlat edinme başvurusu için gerekli evrakın yazılı olduğu listeyi de almıştık. İki sene boyunca eşim o listeyi cüzdanında taşıdı. Ama bir türlü yapamadık. Listeyi tamamlamadık. İki kocaman sene… Hep bir şeyler oldu ve “Şu bitsin hele…”, “Bunu bir atlatalım inşallah…” dedik durduk. İki sene boyunca evlat edinme kararı beynimizin kıvrımlarında, kalbimizin odalarında bir köşede öylece kaldı. Bu süreçte birkaç araştırma denemesi,…
Korkular… Endişeler…
Evlat edinme kararı hiç de kolay değil. Karar sürecinde pek çok endişe, korku, merak, umut ve heyecan var. Karar verme ve başvuru süreci bu çeşitli duyguların yoğunluğuna göre uzayabiliyor, hatta sonlanabiliyor. Bu yazıda hatırlayabildiğim kadarıyla o korku ve endişeleri hangi cevaplarla teskin edip başvuruya ikna olabildiğimizi anlatmaya çalışacağım. ‘Ya bir gün bizden alınırsa?..’ Çok küçük bir ihtimal ama yine de mümkün. Fakat doğrusu, biz bu korkuyu hemen hemen hiç yaşamadık. Çünkü, daha önce anlattığım üzere, biz yola koruyucu ailelik fikriyle çıkmıştık ve çocuğun biyolojik ailesiyle bağının devam etmesine bir itirazımız yoktu. Zira çocuğun sahibi olamayız. Bu yüzden bu korkuyu evlilik öncesinde ‘Ya boşanırsak?’ diye korkmaya benzetiyorum. Çok garantici düşünmeye alışığız…
Hayatımızın Biber’i
Kedileri her zaman sevmişimdir. Yine de “bir gün kedim olsun” diye düşündüğümü hatırlamıyorum. Ama oldu işte, oluverdi. Bir ahbap henüz aldığı kedisini vermeyi teklif etti ve o gün karar vermem gerekti. Eşimle istişare edeyim hele, deyip birkaç saat erteleyebildim. Önceden Leblebi ve Badem adında çok şakrak, çok sevimli kanaryalarımız olmuştu. Badem’in beş yıl sonunda çırpına çırpına can verdiği gün eve bir daha hayvan almama konusunda kesin bir karar vermiştik. Fakat söz konusu bu yavru kedinin acilen bir yuva bulması gerekiyordu. Yapabildiğimiz kadar enine boyuna düşündük eşimle. İkimiz de bunun ölüme kadarlık bir karar olduğunun farkındaydık. Bizi sınırlayacağını, özgürlüğümüzü kısıtlayacağını biliyorduk. Onunla kuracağımız bağın bize sorumluluklar yükleyeceğinden emindik. Bütün bunlara rağmen…
“Evlat mı edinsek?”
Önceki yazıda niyet ettikten sonra birkaç gün içinde bilgi almak için kuruma/koruyucu aile birimine damladığımızı anlatmıştım: “Koruyucu aile mi olsak?” Koruyucu aile olma niyetiyle gittiğimiz hâlde, görüşmeden sonra kendimize dair şüphelerimiz olmuştu, koridorda şaşkın, darmadağınık, kaybolmuş bir vaziyette oturakalmıştık. Orada öyle düşünüp düşünüp içinden çıkamayınca, “Madem buraya kadar geldik, evlat edinmeyle de ilgili bilgi alalım hele. Sonra uzun uzun düşünürüz gene.” dedik. Evlat edinme birimine darmadağınık kafalarla girip bilgi almak istediğimizi söyledik. Sorumlu kişi en önce “Kimliklerinizi alayım.” dedi. Hemen verdik. Ne düşündük bilmiyorum. Bilgi gizliliğini sağlamak için bizi henüz bilgi edinme aşamasında kaydettiklerini sanıp makul bulmuştuk belki de. Emin değilim. Adam, bize başka bir şey demeden bilgisayarında tıkır tıkır…
“Koruyucu aile mi olsak?”
Devlet korumasındaki çocukların bir aile yanında büyümesi ile ilgili mevcut uygulamalara dair çok yüzeysel bilgilerimiz vardı. Bu yüzden bir yetimi ailemize katma fikri öncelikle koruyucu ailelik modelini aklımıza düşürmüştü. Çocuğun öz ailesiyle nesep bağını koparmadan onu yanımıza, canımıza almayı dini açıdan ilk anda daha uygun bulmuştuk. Ve hemen birkaç gün içinde Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürlüğü’nde Koruyucu Aile birimine damladık. Bizi orada çok sevecen, çok zarif bir uzman karşıladı. Koruyucu ailelik hakkında tatmin edici bilgiler verdi. Koruyucu ailelik, çocuğun biyolojik ailesi ile kanuni bağının kesilmediği yani yanında yaşadığı ailenin nüfusuna kaydedilmediği ama onlara uzun (belki de kısa?) süreli misafir olduğu bir model. Psikolojik, ekonomik ya da sosyal sorunlar yaşayan…