
Başlarken…
Dil, ilginç bir araç. Büyüleyici. Sesleri, kelimeleri peş peşe sıralıyoruz ve bir anlam ortaya çıkarıyoruz. O dili bilen herkes aynı şeyi anlıyor. Üstelik bu kanal sayesinde sadece aynı zaman diliminde olduklarımızla değil, bizden çok öncekilerle de ilişki kurabiliyoruz.
‘Çocuk’ ve ‘yapmak’ kelimelerini ne kadar uzun zamandır birlikte kullanıyoruz acaba? ‘Çocuk’, ne zamandan beri ‘yapılabilen’ bir şey olarak görülüyor? Peki, çocuk gerçekten yapılabilir mi? Yani mesela, yemek yaptığımız gibi çocuk da yapabilir miyiz?
Hayır.
Hayır.
Hayır.
Biz çocuk yapamayız.
Çünkü çocuk, bir insandır, nesne değil. Kıvamına, şekline, özelliklerine biz karar veremeyiz her ne kadar uğraşsak da. İnsanı insan yaptığı düşünülen zihin, akıl, ruh gibi nitelikler konusunda hiçbir dahlimiz olamaz, olamıyor. Çünkü biz de insanız.
Bir de, eğer çocuk yapılabilseydi herkes yapabilirdi. Ama öyle değil. Çocuk bazı beceriklilerin yapabildiği, bazı beceriksizlerin de yapamadığı bir şey değil.
Biz çocuk yapamayız.
Peki, neden hiçbir gerçekliği yoksa ‘çocuk yapmak’ ifadesini hiç sorgulamadan kullanıveriyoruz?
Öylece öğrendiğimiz için. Gücümüzü perçinlemek için. Ebeveyn ya da yetişkin olarak çocuğu kendimize ait kılmak için. Ondan üstün ve yüce olduğumuzu duymak için. Yani biraz tanrıcılık etmek istediğimiz için. Onu kendimize, henüz hayal alemindeyken râm etmek için.
Rahatsız ediyor böyle söyleyince, değil mi?
‘Çocuk sahibi olmak’ nasıl peki? ‘Sahip’ kelimesinin Arap dilindeki güzel anlamlarını bırakıp biz sadece ‘iyelik, aitlik’ anlamını almışız.
Bir çocuğun anne babası olmakla ilgili ilk akla gelen ifadelerin ortaya koyduğu zihniyete dikkat çekmek istiyorum: Çocuğu anne babasına mal etmekten ibaret. Onun tüm varlığını, özgünlüğünü ve özgürlüğünü anne babasının ama aslında toplumun iki dudağının arasına koymaktan ibaret.
Oysa çok basit, apaçık bir gerçek var: Hiçbir insan, hiçbir insana ait olamaz, sahip olamaz.
Çocuklar anne babalarına ait değildir. Anne babalar da çocukların sahibi değildir.
Bizi on belki yüz yıllardır çepeçevre kuşatıp bağlayan iki kelimelik zincirlerimizi kırabilsek ruhlarımız özgürleşecek, hem çocuk hem ebeveyn rollerimizde.
Peki, ‘çocuk yapmak’ ya da ‘çocuk sahibi olmak’ yerine ne diyelim, bu anlamları neyle ifade edelim?
Bu anlamları biraz güzelleştirelim evvela. Doğrultalım, düzeltelim. Kesip atalım şu sahiplik iddiamızı çocuğun sırtından. Mesela diyelim ki ‘bir çocuğa anne/baba olmak’. Bir çocuk yaslanacak bir omuz, tutacak bir el aradığında; onu sevgiyle güvenle yarına iletecek bir yoldaş aradığında yanında olmak filan gibi daha uzun da ifade edebiliriz. Ama dil, kestirmeleri tercih eder.
Sahiplik iddiasından arındırınca ‘anne baba olmak’ kolaylaşıyor. Sizden doğup doğmadığına bakmaksızın da anne baba olabiliyorsunuz mesela. İşte buna dair bir hikaye anlatacağım bu blogda.
Bir de türkü eğip bükeyim sözün şimdilik sonunda:
‘(…) yoldaş olak düşek yola
ninni yavrum ninni
esmer yavrum ninni
ninni ninni’

2 Yorum
Seyma
Canım Zehra! Ne güzel anlatmış yazmışsın. Toplumumuz gitgide garip hallerle dolmaya başlıyor. İnsandan halden anlamayan ve can acıtan bir şekilde. Bekarsan evde kaldın aman canım sen de bi birini beğenemedin. Evliysen e hani çocuk aa öyle bir yetmez, o çocuk yalnızlıktan öyle yaramaz kardeşi olsun durulur söylemleri!
Biz yeni evliyken o kadar çok ses vardı ki çocuk çocuk diye şimdi geçmişe bakınca hiç hazır değilken ve hiç gerçekten istemiyorken hamile kalmışım. Öyle, yoğun konuşmaların duyguları etkilediği bir anda verilen karar İle. Sonrasında rabbimin hükmü böyleymiş vefat etti oğlum 3 saatlik can. Ne büyük travmaydı. Uzun bir süre psikolojik olarak toparlamak İle uğraştık, kendi yaralarımızı sardık. Tabii etraftan sesler aaa hadi hemen hamile kal ikinciyi yapın ilkinin acısını unutursunuz! Aa bak falan da böyle olmuştu sonra yapmadılar sonra isteyınce de olmadı çocuksuz kaldılar! Korkunç söylemler! İnsanın psikolojisini hayallerini hiçe sayan kötüyü çağırmalar. Lakin dinlemedik gerçekten de uzun bir süre hiç hazır hissetmedik. Sonra, uzun zaman sonra ,acımız dinince rabbim gönlümüze ilham eyledi nasip eyledi bir oğlumuz oldu.
Gelen sorular: eee nasıl oldu ! Doktora mı gittiniz? hangi tedaviyi oldun? Ben şok oldum.
Meğer gerçekten hazır hissetmiyor,istemiyor olabileceğimize inanılmamış. Yani eğer çocuk yapmıyorsan! Olmuyor demektir anlayışı beraberinde yanlış dedikoduları getirmiş! Çok yaralayıcı gerçekten. Doğru ya bir kadın çocuk yapmayı nasıl istemez! Daha önemli hangi işi olabilir🤦🏼♀️
Şimdi de ee o çocuğa kardeş lazım bak filan senden kaç yıl sonra evlendi 3.yü getirdi söylemleri
Ne kadar yaralayıcı ne kadar yorucu!
aile olmak, bir çocuk ile hemhal olmak olabilmek ne kadar özel ve kararı aileye has şeyler. İnsanların patavatsızca yorumlar yapması karışması gerçekten üzüyor.
Lakin öğreniyoruz kulak ardı etmeyi ve değişip gelişmeyi. Çok çok sevinmiştim ilk duyduğumda da yazına da hayran kaldım. İnşallah bu konularda insanları yaralamayı bırakır toplum en azından okuyanlara biraz ilham olur
Çok güzel bir ailesiniz, kucaklıyorum!
Fatma Zehra
Şeymacım bu yazdıkların öyle kıymetli ki… Çok teşekkür ederiz.
Bu korkunç, vahşi baskı çocuğu anne babasının malı/mülkü olarak değerlendirmekten kaynaklanıyor, diye düşünüyorum. Evladını yitirmiş bir aileye bile hemen ‘ikinciyi’ (sanki bir ‘şey’miş gibi!) dayatmak, o derin matemi görmeden can acıtmak korkunç bir şey. Toplum böyle hem anne babayı hem de doğup doğabilecek bütün çocuklarını metalaştırıyor.
Ama inşallah giderek kurtulacağız bu acıtıcı, ezici baskılardan. Bu blog da bir vesile olur inşallah.
Yavrularınızla hem bu dünyada hem öteki dünyada nice saadetler diliyorum. Önden giden, cennet kapınızı aralamış ola… Selam ve dua ile…