
Çocuğa ölümü anlatmak
Güzel kedimiz Biber’i kaybettik geçen hafta. Çok üzücü ve ümidin giderek azaldığı uzun bir tedavi sürecinden sonra -kabul etmek çok zor olsa da- uyutulmasına onay vermek durumunda kaldık. Tek tesellimiz artık ıstırap çekmiyor olması.

Enes Biber’in her günkü veteriner ziyaretlerine zaten 20 gündür aşinaydı. O son gün de Biber’i bir şala sararak kucağıma almıştım. Enes’i anneanneye bırakıp Biber’i son kez veterinere götürdük. Hem evden çıkmadan hem de Enes’i bırakırken Biber’in hastanede kalacağını, ona veda edebileceğini söyledim. Ama olayı anlamadığı için vedayı da istemedi.

Biberciğimizi hastaneye götürdüğümüzde zaten hayatla bağı koptu kopacak gibiydi. Onu öyle görmek çok zordu. Yine de mümkün olan son ana kadar yanından ayrılmadık. İşlemden sonra bedenini almak ve kendimiz defnetmek istedik. İlk kez bir ölü bedeni kucağıma aldım ve bahçemize gittik. Biberciğimizi en sevdiği, en çok mutlu olduğu yer olan badem ağacımızın altına defnettik. O gün mevsimin ilk karı yağmaya başlamıştı ve umuyorum mezarı kısa zamanda karla örtülmüştür. Bütün gece ara ara pencereden bakıp kar hâlâ yağıyor diye memnun olmuştum, kar küçük mezarını her gözden saklar diye düşünüyordum.

Definden sonra yüzümü gözümü toparlayıp Enes’i almaya gittim. Eve gelip Enes’i arabadan indirirken Biber’i sardığım şalı aldığımı gördü. “İçinde Biber mi var?” diye sordu. Hazırlıklıydım, önceki gece Biber’le ilgili kararı verir vermez bunu Enes’e nasıl anlatacağımızın derdine düşmüş, Prof. Dr. Erol Göka’nın Ölme: Ölümün ve Geride Kalanların Psikolojisi kitabından “Çocuk ve Ölüm” başlıklı bölümü okumuştum (Bu kitap 3. basımından beri eklemelerle Hoşçakal: Kayıp, Matem ve Hayatın Zorlukları adıyla yayınlanıyor.) Öğrenip düşündüklerimden sonra Enes’in sorusuna cevabı açıklıkla verdim: “Çok üzücü bir şey oldu oğlum, Biber öldü.” Hemen “Nerde öldü?” diye sordu. “Hastanede öldü oğlum.” Başka soru sormadı ama markete gitmek için tutturdu, arabadan inmek istemedi, mızırdandı. Bir daha da konuşmadık bu konuyu.
Akşam yemekte tekrar Biber’i sordu, nerde diye. Yine,
– Biber öldü, dedim.
Bu sefer daha çok sordu:
– Öldü mü Biber?
– Evet annecim.
– Neden öldü?
– Hayatı bitti çünkü.
– Nerde şimdi?
– Bahçemize götürüp oraya koyduk.
– Bahçemize gidelim, Biber’e bakalım.
– Bahçemize gideriz bir gün inşallah…
– Biber’e bakalım…
– Biber’i artık göremeyeceğiz annecim. Bahçemizde ama göremeyeceğimiz bir yerde artık.
Bunun üzerine biraz durdu düşündü. Ve sonra kendi gündemine döndü. Meselenin kapanmadığının farkındaydık. Tekrar tekrar sormasını bekliyorduk. Nitekim birkaç saat sonra rastgele bir şekilde,
“Biber çok mu yaramaz baba?” diye sordu. Biber’e çok düşkün değildi ama yokluğunu fark ediyordu.

Birkaç gün sonra elim erip Biber’in eşyalarını ortadan kaldırdım. Kedi tuvaleti koyduğumuz küveti ilk kez boş görünce Enes’in ilgisini çekti. “İstersen artık burada banyo yapabilirsin.” dedim. Kızarak itiraz etti: “Hayır, orası Biber’in!” “Evet” dedim “öyleydi ama artık Biber olmadığı için istersen sen kullanabilirsin”. Israrla itiraz etti yine, üstelemedim.
Dördüncü akşam yatarken hâlâ Biber’in ailemizin bir üyesi olduğu bilincindeydi ve ondan canlıymış gibi bahsettiği şu diyalog yaşandı aramızda:
– Sen tatlısın anne.
– Sen de tatlısın.
– Baba?
– O da tatlı.
– Biber?
– O da çok tatlıydı.
– Hihihi… Hepimiz çok tatlıyız.
Ve altıncı günde Biber’in öldüğü fikri biraz daha yerleşmişti zihnine:
– Biber artık yaşamıyor mu baba?
– Hayır oğlum.
– Neden?
– Çünkü öldü oğlum.
– Aaa, tüh! Yarın inşallah Biber ölmez baba, yarın inşallah Biber iyileşir.
Dört yaşa yaklaşan bir çocuğa ölümü her yönüyle anlatamazdık. Bu yüzden o sordukça ve sorduğu kadarına cevap vermeyi uygun bulduk. “Hayatın/yaşamın bitmesi” daha iyi bir neden gibi göründü bize çünkü hem doğru hem de başka bir çağrışıma kapı aralamıyor. Yani mesela “çok hastaydı o yüzden öldü” demiş olsak belki de her çok hastalananın öleceğini zannedebilirdi. Durumu biraz hastalıkla bağdaştırması kaçınılmazdı elbette ama vurgulamadığımız iyi oldu bence. Fakat bu son dediği, ölümün bugün ve yarın arasında değişen bir durum olması, yine de bana normal görünüyor. Biber’in yokluğu devam ettikçe buna alışacağını ve ölümün geri dönüşsüz bir ayrılık olduğunu zamanla idrak edeceğini sanıyorum.

Canım Bibercim Enes’e en başından beri çok mesafeli davranmıştı. Enes büyüdükten sonra da onu her yakaladığında hırpaladığı için hep Enes’ten kaçardı. Bu yüzden çok sıkı fıkı bir ilişkileri olmadı. Buna hep üzülüyordum ama şimdi memnunum böyle olduğuna. Enes ölümle ilk kez karşılaştı ve umarım ki canı çok yanmadı. Biberciğimin ruhu şad olsun. Ben onu hep “kardeşin uyanırsa bana haber ver” deyip gittiğim ve gerçekten Enes uyanınca yanıma gelip beni uyaran abiliğiyle anlatacağım Enes’e.


