Başka Hikayeler

Film: True Mothers

“Evlat edinme” terimi bu olaya tek bir yönden bakılmasına sebep oluyor çoğunlukla. Terimin merkezinde evlat edinen aileler var. Konu hep onların etrafında dönüyor. Bir evlada gönül açmak, kucak açmak çok heyecan verici elbette. Ama bu heyecanın etkisiyle yavrusunun biyolojik ailesi için “Vicdansızlar! Doğurup doğurup atıyorlar!” diye öfkeyle konuşan anneler biliyorum.

Oysa çocuk ve biyolojik aile de evlat edinme vakasından belki en az evlat edinen aile kadar etkileniyor. Haydi, çocuğun da evlat edinilmekten etkilendiği biraz biliniyor diyelim.

En karanlıkta kalan alan biyolojik ailenin alanı. Türkiye’de kurum aracılığıyla gerçekleşen evlat edinme/edindirme işlemleri sırasında iki aile görüştürülmüyor, hatta birbirleri hakkında bilgi sahibi de olmuyorlar (çocukla ilgili özel durumlar müstesna). Bu yüzden bizler için biyolojik aile/ebeveyn tamamen görünmez, bilinmez bir varlık. Üstelik çoğunlukla yok saymayı tercih ettiğimiz, var olmasından hoşlanmadığımız bir varlık. Hayalet gibi…

True Mothers (2020) günlerdir kalbimde olan bir film. Japonca özgün adı “Gün Doğuyor” gibi bir şey sanırım ama Türkçe’ye “Anne Gibi” diye de çevrilmiş. Sadece bu üç isim bile filme dair pek çok şey fısıldıyor. Film evlat edinmeyi iki cepheden ele alıyor: Evlat edinen ebeveyn ve biyolojik ebeveyn.

Film söz konusu çocuk, Asoto, altı yaşlarındayken başlıyor. Anaokulunda Asoto’nun bir arkadaşını yüksekten düşürdüğü iddiası ile açılan film, bu sorun sahnelerinde evlat edinen Kurihara çiftini adil, tutarlı, yeterince iyi bir ebeveyn olarak gösterirken Asoto’nun geleceği için de tahminde bulunma zemini sağlıyor.

Sonra biraz geçmişe gidiyor film, birbirini çok seven bu çiftin anne baba olmak için niyet edişlerinden başlayan ve onları Asoto’ya getiren sürecini anlatıyor: İlk heyecanlar, hayaller, planlar, testler, azospermi teşhisi, şoku…

Filmin burası çok etkileyici idi. Şöyle ki çoğunlukla çocuk anneye ait, anneden bir parça gibi görülüp algılanıyor ve bu bakış erkeğin de baba namzeti görülmesine mani oluyor. Ama aslında kadınların annelik hayalleri ne kadar önemli ise, erkeklerin de babalık hayalleri o kadar önemli ve değerli. Bu yüzden kısırlık erkeği de kadın kadar incitiyor acıtıyor. Fakat bu, neredeyse hiç görülüp duyulmuyor. Baba olamamanın hüznünü görünür kılan bu film, kısırlığı erkek üzerinden ele almasıyla, erkeğin kısırlığına verdiği tepkiyi mükemmelen aktarmasıyla, eşlerin rikkat ve şefkatle birbirlerini düşünüşlerini göstermesiyle de takdire şayan.

Hikayeye döneyim… Kuriharalar, bir TV programı sayesinde bebeğini evlat edindirmek isteyen hamile anneler ile evlat edinmek isteyen aileleri buluşturan bir sivil toplum kurumundan, Baby Baton’dan, haberdar oluyorlar. Bekar anneler çeşit çeşit sebeplerle bu kuruma geliyor, hamileliklerinin bir kısmını burada güven ve sağlık içinde geçiriyor, hastanede güvenilir ortamda doğumlarını yapıp bebeklerini uygun bulunan sıradaki aileye teslim ediyorlar.

True mothers: quel plurale che scardina il più tenace ...
Filme adını veren “doğan gün” işte bu sarı örtünün içindeki pıtırcık 🙂

Filmde pek çok anne var ve film de annelikleri tartışıyor zaten. Anneliğin en güzel yönlerinden birini vurgulayan Baby Baton kurucusu kadın da filmin en önemli kişilerinden. Hamile evine gelen, sığınan kadınları yargılamayan; çoğunun hiçbir sevgi kırıntısı dahi görmemiş olduğunu ilk görüşte anlayıp hiç değilse orada geçirdikleri süre boyunca iyi anılara sahip olmaları için didinen bir kadın. Annelerin annesi. Eli öpülesi bir vakıf insan. Onun elinin izi hem evlat edinen aileler için hem de kurumda konaklayan anneler için bir ışık oluyor filmde.

İşte bu anaç kadının aracılığı ile, “hamileler evi” sayesinde evlat edinme olayının hayalet kısmı filmde görünür oluyor. Ama film hep geçmişe gitmiyor. Asoto’nun ailesiyle mutlu mutlu geçireceği bir gün biyolojik anne Hikari olduğunu söyleyen bir kadın hayalet gibi dalıyor filme. Ve filmin ikinci ana hikayesi onun anlatımıyla ortaya konuyor. Bütün detaylarıyla… Ailesi, yaşadığı çevre, hayatı… Hamile kalışı, bunu öğrenişi, verdiği tepki, yalnızlığı, yapayalnızlığı, güçsüzlüğü…

Fakat ona kim nasıl inanabilir ki? Hem gerçekten Asoto’yu o doğurmuş olsa bile bir kez bırakmış olması onu hâlâ anne yapar mı ki?

True Mothers | Events | Coral Gables Art Cinema

Hikari hamile evinde kalırken diğer hamilelerin hikayeleri sayesinde evlat edinilen çocukların biyolojik ebeveynlerine dair hayal edebileceğimiz ve edemeyeceğimiz çeşitli ihtimalleri gösteriyor film. Hikayeler bin bir çeşit olabilir. Ama temelde iki farklı yaklaşımdan birine sahip olabilir biyolojik ebeveyn: Çocukla hiç bağ kurmamış olmak ya da onu içinde sevgiyle büyütmek.

Ayrılık, bu iki durumda nasıl aynı olabilir ki?

İlk halde annenin karnındaki ona bir yük, derhal kurtulmak istediği, belki de kurtulmayı deneyip beceremediği… İkinci halde biyolojik anne canından can koparıp veriyor tanımadığı kişilere. Kolay laf değil değil bu. CANINDAN CAN KOPUYOR.

Bunu çok iyi anlamak gerekiyor: Çocuğunu evlat edindiren her anne baba, kötü umursamaz beş para etmez insanlar olmayabilir. Sevgiyle canında büyütüğü yavrusundan akıl almaz mecburiyetlerle ayrılmak da bir kader olabilir bazılarına.

Bu bilgi kıymetli çünkü can parçamız, evladımız hakkında, onun kendisine bakışı hakkında önemli bir fark yaratabilir. Biyolojik ebeveyninden hangi saiklerle ayrıldığını öğrenme hakkı var elbette. Ve ne öğreneceği nasıl yargıda bulunacağını da etkileyecektir. Ve bizim ebeveyn olarak vazifemiz, ciğerparemiz gerçeği öğrenene kadar o gerçeğin bozulmasına ya da bulanmasına izin vermemektir. Bilmediğimizi biliyormuş gibi yapmadan, bilmediğimizi, bilemeyeceğimizi kendimize de itiraf ederek ve yavrumuzu bize getiren sürece yavrumuz için saygı duyarak sükunetle, dirayetle beklememiz gerekiyor. Adil olmak, anne babalığımızın en önemli sorumluluklarından çünkü.

Her sahnesi güzel, ele aldığı duyguları başarıyla aktaran, uzunluğuna rağmen seyirciyi yormayan, duygu sömürüsü yapmadan hikayesine odaklanan, çok incelikle verilmiş mesajları ve seyirlik zarif sahneleri olan bu film evlat edinme hakkında şimdiye kadar izlediğim en iyi filmdi. Hikayeyi hemen hiç anlatmadım, heyecanı kaçmasın diye. Tekrar tekrar izlemekte, üzerinde düşünmekte fayda olduğuna inanıyorum. Bu yüzden kadınlık ve erkeklik, annelik ve babalık, annelik biçimleri gibi konularda düşünen herkese, ama bilhassa evlat edinme ile ilgili olanlara hararetle tavsiye ediyorum.

Yönetmen: Naomi Kawase

Senaryo: Naomi Kawase, Izumi Takahashi

Oyuncular: Hiromi Nagasaku, Arata Iura, Aju Makita, Reo Sato, Hiroko Nakajima

Bir cevap yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir