
Kalbimin şarkısı
- (Bu yazıyı günlüğümde buldum, okuyunca o zamanlara gittim…)
Günler dolu dolu geçiyor.
Enes… Kalbimin şarkısı, sesi, neşesi oldu.
Güzel bir lütuf oldu, bana süt izni verdiler. Öğleden sonra evdeyim yani. İşten eve koşarak gidiyorum. Annem ablama gidince karşı komşumuz Selma abla bakmaya başladı Enes’e öğlene kadar.
Esas mesaim Enes’le eve girince başlıyor. Onu yatağımıza koyuyorum. Konuşa söyleşe temizleniyorum. Ben etrafta dönüp durdukça o da konuşuyor, gülüyor. Ben de ona laf veriyorum, şarkı söylüyorum.
Sonra oturma odasına gidiyoruz. Onu zıpzıpa koyuyorum. Bayılıyor orda zıplamaya, yaylanmaya, sallanmaya. O sırada ben de onun öğle öğününü hazırlıyorum, çorba yemek her neyse…
Hala dik oturamadığı için pusette yediriyorum türlü maymunluklarla. Sonra keyfine göre ya biraz oyun oynuyoruz ya da uyumaya çalışıyoruz.
Uykuya geçmesi zaman alıyor. Ben de açlıktan yorulmuş oluyorum. Çoğunlukla ben de onunla uyuyorum.
Akşamüstü oluveriyor.
Baba geliyor. Yemek hazırlığı… O arada Enes’in meyve ya da yoğurt öğünü… Oyun… Eğlence… Kitap… Oyun… Oyun… Kikirdeme… Eğlence… Kitap… Oyun… Uykuya hazırlık ve yatış…
Enes uyuyunca evde bir sükunet oluyor. Biber’in zamanı başlıyor. Kedicik gelip kendini sevdiriyor. Payına düşen ilgiyi talep ediyor.
Yatmadan biberonlar temizleniyor, oyuncaklar toplanıyor, bezler çöpe atılıyor ve son kez Enes’in durumu kontrol ediliyor.
Bütün bunları yaparken sık sık “Sana bi’ şey diyim mi?… Oğlumuz çok tatlı!” deniyor.
Sabah 6:50 civarı Enes şarkılar söyleyerek uyanıyor. Yatağına gittiğimizde bizi görünce kocaman gülüyor. Küçük fasulye yatağında döne döne her sabah daha başka, daha komik bir halde bulunuyor.
…
Vaktiyle Biber çok iyi gelmişti. Şimdi Enes değil kalbimi iyileştirmek, bana her gün yepyeni kalpler veriyor.
Rabbime sonsuz şükürler olsun.

